top of page

The Dogs

  • Yazarın fotoğrafı: Gülşah Hacer Çelebi
    Gülşah Hacer Çelebi
  • 19 Eki
  • 2 dakikada okunur

ree

The Dogs adlı modern zaman tiyatro fablı, 16-17-18 Eylül 2025 tarihlerinde, Kadıköy Paribu Art’ta Türkiye prömiyerini gerçekleştirdi. İngilizce-Yunanca-Türkçe oynanan ve üst yazı ile takip edilen oyunda, bir diğer sürpriz de, Türk oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu'nu sahnede izlemek oldu. Anestis Azas’ın yönetmenliğini yaptığı oyunun konusuna gelince: Bir grup sokak köpeği, başka bir köpeğin bir Yunan adasında hunharca öldürüldüğünden haberdar olur. Ancak bu ölüme kaza süsü verilmiştir ve konu turizmin sekteye uğraması ihtimalinden ötürü örtbas edilmiştir. Bunun üzerine serüvenimiz başlar ve sokak köpeklerimiz, detektif olup, katili bulmaya çalışırlar.


Bol hareketli, atlamalı, zıplamalı, müzikli, danslı bu oyunda,  mimikler, patiler, hırlamalar ve sallanan hayali kuyruklar eşliğinde, gerçek bir köpek show izledik diyebilirim. Yerlerde yuvarlanan, birbirine laf atan, zıplayan, hoplayan, alt alta üst üste boğuşan, tartışan oyuncular, belli ki:  “köpek ol” denip, olmuştu. O an, oyun bir vesileyle yarım kalsa, ne bileyim bir karmaşa çıksa ve hadi salonu boşaltıyoruz dense, muhtemelen dört ayakları üzerinde koşarak kaçarlardı sahneden. Öyle bir adanmışlık ve öyle bir köpek olmayı içselleştirme hali…Tebrik ediyorum. Acaba evlerine giderken de Auuuu sesi eşliğinde havlamak içlerinden geliyor mu, merak ediyorum. O ses adeta bir meditasyondu kulaklarım için.


Bu arada oyun oldukça siyasi, ama bunu yaparken, komedinin tüm unsurlarından da yararlanıyor. Ajitasyondan faydalanmadan, derdini anlatmaya çalışıyor. Bu arada, o naif, biricik köpeğin katili olarak, bir başka grup sokak köpekleri itham edilince, bizim detektif sokak köpekleri durur mu? Durmaz tabii ki. İyicene peşine düşüyorlar bu işin. Ey insanoğlu, her taşın altından çıkamazsın yahu! Her yaptığın yanına kar kalamaz. Kalmasın da zaten. Neyse bizimkiler (nasıl da bir anda saf değiştirdim, auuuuu, tüm diğer seyirciler gibi, 90 dakika hep beraber köpek olduk sanki) birlikten kuvvet doğar diyerek, organize olurlar ve adada katili bulmak için iyicene seferber olup, polis köpek liderliğinde soruşturma başlatırlar. Kâh ordadırlar, kâh burada. Sürdükleri izlerle, ölen köpeği tanıyan diğer tanık köpeklere ulaşırlar. Yaptıkları incelemeler sırasında, çiftleştirilmek için zorla alıkonan damızlık köpeklere şahit oluruz, bazen dövüştürülen ve yaşlanınca ortada kalan el ayaktan çekilenlere denk gelir, yas tutarız. Süs köpeği gibi koşullandırılarak sevilenler, avcılar, polisler.. Daha neler neler.


Anlaşılan o ki, köpekler de en az bizim kadar bu sistemde rol sahibiler. Biz farkında değiller sanıyoruz ama, ya gerçekten, sahneye konan oyundaki gibi farkındalarsa?  Çektikleri acı, acınız olmaz mı? Oyunbaz kişiliklerine bulaşan o hüzün, kalbinizi acıtmaz mı? Oyun bu soruları sordururken, ajitasyon sosunu hiç kullanmıyor. Daha neşeli bir hüzün hâkim tüm hikâyeye. Biz seyircilerden kimimiz ağlıyoruz ama, genelde ilgiyle takip ediyoruz. Polisiye tarafı yakalıyor illa ki. Sonunu hiç söylemeyeyim, bence güzel bağlanmış, ayakta alkışlayarak, kendi payıma düşen görevi yerine getirdim ve fakat sonunda Auuuu diye ben de seyirciler arasından bağırmadığım için çok pişmanım, ne yalan söyleyeyim. Bir kaç kişi buna yeltendi, keşke hep beraber biz de onlar gibi ulusaydık, sesdaş olsaydık,  oyun bu çok büyük duygudaşlığı hak ediyordu halbuki. Kalbim elimde, köpekleri yalnız bıraktım kendi halinde diye üzülürken, düşündüm, e bu yazı vesilesiyle belki bunu sağlarım? Hiç bir zaman geç değil, neden aulumayayayım.


Auuuuuuuu sizi hissediyorum!!! Auuuuuuuu siz yoksanız, eksiğiz, biliyorum.


Bir sonraki gösterimde, benim gibi sizin de içinizde kalmasın. Sahnede alkışlardan eliniz patlasın, kalbinizden çıkan Auuu sesi ağzınıza ulaşsın. Yoldaşımızı yalnız bırakmayalım.

bottom of page