top of page

Rijksmuseum ve Eserlerdeki Hayvan Tasvirleri

  • Yazarın fotoğrafı: Ekin Arpacı
    Ekin Arpacı
  • 13 May
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 21 May

Rijksmuseum’daki eserler, hayvanların tarihsel ve toplumsal yaşam içindeki yerini gözler önüne seriyor; emekten statüye, temsiliyetten dostluğa uzanan bu temsiller, hayvanların yalnızca resimlerde değil, hayatın ta kendisinde nasıl birer aktör olduklarını gösteriyor.

2024’ün Kasım ayında Amsterdam’a gittiğimde, Hollanda’nın ulusal müzesi olan Rijksmuseum’u ziyaret ettim. Müzedeki eserlerin çoğunda hayvan tasvirleri vardı. Hayvan tarihi ile ilgilendiğimden bu resimlere farklı bir gözle baktım. Bu resimler dönemlerinin bir yansımasını sunuyorlar, bu da demek oluyor ki bu resimlerde karşılaştığımız hayvan tasvirleri bir rastlantının sonucu değil. Hollanda’nın geçmiş sosyal yaşamına ait bilgi sahibi olmak açısından bu müzedeki resimler önemli, çünkü bu resimler sadece bir hayal gücü ve kurgunun ürünü olarak değerlendirilmemeli. Ressamlar gördükleri, algıladıkları ve değer verdikleri şeylere resimlerde de yer vermişlerdi. Müzedeki resimlerde hayvanlar emek, statü göstergesi, temsiliyet gibi işlevlerle; sokakta, ağacın altında, çiftlikte, savaşlarda ve ev içinde aktörler olarak karşımıza çıkıyorlar. Ayrıca hayvanların sembolik olarak kullanıldığını görmek mümkün.


Young Italian Woman, with ‘Puck’ the Dog, Thérèse Schwartze, 1884-1885, Rijksmuseum
Young Italian Woman, with ‘Puck’ the Dog, Thérèse Schwartze, 1884-1885, Rijksmuseum

Schwartze’nin tablosuna baktığımda ilk dikkatimi çeken köpeğin ev içinde karşımıza çıkıyor oluşu. Fortunata adlı İtalyan kadın, köpeği Puck’la poz vermiş. Kadının, köpeğiyle birlikte bu iç mekânda bulunması ve onunla poz vermesi köpeğin de hane içinde başlı başına bir birey olarak düşünüldüğünden kaynaklanıyor. Ayrıca köpeğin bir isminin olması ona atfedilen değeri ve sevgiyi ifade ediyor. 19. yüzyılda hayvanları artık evlerde görmeye başlıyor olmamız, insanların hayvanları evlerinin üyeleri olarak görmeye başlamasından kaynaklanıyor.












Portrait of Alida Christina Assink, Jan Adam Kruseman, 1833, Rijksmuseum
Portrait of Alida Christina Assink, Jan Adam Kruseman, 1833, Rijksmuseum

Benzer şekilde Kruseman’ın portresinde de köpek, ev içi birey olarak karşımıza çıkıyor. Tabloda Alida Christina Assink adlı varlıklı bir kadını ve köpeğini görüyoruz. Evcil hayvanlarla poz vermek o dönem varlıklı kesimler arasında yaygınlaşmıştı. Portrelerinde evcil hayvanlarıyla poz verenler köpeklerini bir statü göstergesi olarak görüyorlardı. Assink’in köpeği resmin çok büyük bir kısmını kapsıyor ve en az önünde durduğu Assink kadar dikkat çekiyor. Daha da güzel olan kısım, köpeğin kadına doğrulttuğu sadakat ve sevgi dolu bakışları. Köpek ve kadın arasında kuvvetli bir sevgi bağı olduğuna kuşku yok.










The Departure of the Royal Netherlands East Indies Army (KNIL), Isaac Israels, 1883-1884, Rijksmuseum
The Departure of the Royal Netherlands East Indies Army (KNIL), Isaac Israels, 1883-1884, Rijksmuseum

Israels’in resminde ilk bakışta sokaktaki bir asker uğurlaması töreni görünüyor. Resimde belki ilk bakışta görülmeyen ufak bir ayrıntı var. Sağ alt köşedeki köpeğin varlığı da dikkat çekiyor. Köpek resmin en önünde bulunuyor. Ressam burada köpeği en önde resmederek neyi amaçlamış olabilir? Köpek, kalabalığın arasına karışmış ve törenin bir katılımcısı gibi gözüküyor. Bu köpek, sokak köpeği olarak düşünülebilir ya da ailesine o günkü uğurlama seremonisinde eşlik eden evcil bir köpek de olabilir. Acaba bu uğurlamanın parçası olmak köpeğe neler hissettirmişti? 


Resmin arka planında aslan heykelleri göze çarpıyor. Buradaki aslan heykelleri sembolik bir anlam taşıyor. Heykellerin aslan şeklinde yapılmış olması neyi amaçlamış olabilir? Aslan heykelleri, gücü simgeliyor ve saygı talep ediyor gibi gözüküyor.


Adriaan van der Hoop’s Trotter ‘De Vlugge’ (The Fast One) in a Meadow, Anthony Oberman, 1828, Rijksmuseum
Adriaan van der Hoop’s Trotter ‘De Vlugge’ (The Fast One) in a Meadow, Anthony Oberman, 1828, Rijksmuseum

Oberman’ın resmi at çiftliğinden bir portre. Portrenin sahibi, birincilik kazanmış bir yarış atı. Hatta tek başına resmedilmesinin nedeni de yarış kazanması. Çiftliğin sahibi şampiyon olan atların portesini yaptırmış, çünkü bir açıdan kendi başarısıyla gurur duymak istemiş olabilir miydi? Başka bir deyişle, atını resmettirerek onun şampiyonluğunu vurgulamış, aynı zamanda bu atın yarışmasına ve şampiyon olmasına vesile olduğu için kendisiyle gurur duymuştu. Çiftlik sahibi İngiliz aristokrasi üyelerinin resmedildikleri gibi atların resmedilmesini istemiş. Özenle resmedilen bu portre, ata gösterilen değeri ifade eder. Bu atın bu gururlu duruşu onun zaferinin bir göstergesi olmalı. Atın günümüze ulaşan bu portresi, insanlarda ona karşı saygı uyandırıyor.








Morning Ride along the Beach, Anton Mauve, 1876, Rijksmuseum
Morning Ride along the Beach, Anton Mauve, 1876, Rijksmuseum

Mauve’nin resminde ortada duran üç binici dikkat çekiyor. Dönemin burjuva kültürünü yansıtan bu sahnede atlarıyla sahile doğru giden üç binici görüyoruz. Bu atlar yolcularını sırtlarında taşıdıkları gibi aynı zamanda binicilere yolculukları sırasında eşlik ediyorlar. Atların bakımlı görünüşleri, sahiplerinin sosyal statüsünü yansıtıyor adeta. Atlar, burjuva kültürünün ayrılmaz bir parçası olduklarından, bu kültürü yansıtan tablolarda çokça karşımıza çıkıyorlar. Bunun yanında şunları merak ediyorum ki atların sahipleriyle nasıl bir ilişkisi olmuştu? Atların isimleri var mıydı? Atlar ve insanlar birbirlerini dost olarak görüyorlar mıydı? Eğer görüyorlarsa nasıl bir yakınlıktan bahsedilebilir. İnsanlar yolculukları sırasında, daha hızlı gitmeleri için atlarına kırbaçla vuruyor muydu veya onlarla sohbet ediyorlar mıydı? Nelerden bahsediyorlardı? 


Eğer hayvanların bakış açılarından düşünmek gerekirse burada sorulması gereken birçok soru var. Hayvanlar bu arkadaşlıktan memnunlar mı? Emeklerinin sömürüldüğüne dair bir inançları olabilir mi? Sahile doğru olan yolculukları sırasında neler hissetmişlerdi? Hayvan deneyimlerini kavramak açısından sorgulanamaya değer bu sorular bizi bir noktada hayvanların bakış açısından bakmaya davet ediyor.


The Battle of Waterloo, Jan Willem Pieneman, 1824, Rijksmuseum
The Battle of Waterloo, Jan Willem Pieneman, 1824, Rijksmuseum

Pieneman’ın tablosu, Waterloo savaşından bir kesit sunuyor. Bu sahneye kapsayıcı bir bakış açısıyla bakınca, atların aynı zamanda burada tarihsel figürler olduğunu görüyorum. Burada vurgulamak istediğim, bu savaş sahnesinde atların rolü. İnsan olmayan bu aktörler, tarih kitaplarında insanlardan daha az anılsalar da tarihsel olaylarda en az insanlar kadar etkili olmuşlardı. Atlar aynı zamanda üstünlüğü ve gücü de simgeliyor. 


Farmer behind the Plough, Anton Mauve, c. 1885, Rijksmuseum
Farmer behind the Plough, Anton Mauve, c. 1885, Rijksmuseum

Atların birçok resimde karşımıza çıkması, emek, güç ve statü göstergesi olarak ön plana çıkmalarından kaynaklanıyor. Mauve’nin ikinci resminde de tarım işçisi emekçi atları görüyoruz. Sosyal yaşamın bir parçası olan atlar, tarım işçileri olarak gözümüze çarpıyor. 19. yüzyılda köpekler ev hayatına dahil edilirlerken, atlar için bu mümkün değildi. Burada da evcil hayvan statüsünde ev hayatına dahil edilen hayvanlar ile işçi olarak kullanılmaya elverişli hayvanlar arasında derin bir ayrım olduğu sonucuna vardım.


Bu bölümde şu soru kurcalanmaya değerdir ki bu atlar gerçekten bir pulluğa koşulup tarla sürmekten keyif alıyorlar mıydı? Canlarının istediği gibi koşup diyar diyar gezmek istiyor olamazlar mı? 


The Threatened Swan, Jan Asselijn, c. 1650, Rijksmuseum
The Threatened Swan, Jan Asselijn, c. 1650, Rijksmuseum

Bazı ressamlar, hayvan temsillerini metaforik değerleri için kullanıyorlar. Ressamların hayvanlara yüklediği metaforlar ve semboller aslında insanlarla hayvanları özdeşleştirmenin farklı bir biçimi. Asselijn’in tablosunda yumurtalarını köpek tehdidinden korumaya çalışan anne bir kuğu var. Kuğu evlatlarını koruma içgüdüsüyle harekete geçmiş. Bu tablodaki kuğunun, ülkesini korumaya çalışan Hollandalı devlet adamı olan Johan de Witt'i simgelediği düşünülüyor, bu da kuğuya insansı özellikler atfediyor.


Forest Scene, Barend Cornelis Koekkoek, 1848, Rijksmuseum
Forest Scene, Barend Cornelis Koekkoek, 1848, Rijksmuseum

Koekkoek tarafından resmedilen bu etkileyici sahnede görkemli bir ağacın altında insanların ve hayvanların dinlenip doğanın keyfini çıkardığını görüyoruz. Sabahtan beri çalışmış olan bu hayvanlar ve insanlar akşamüzeri güneşin batışını izleyip keyif yapıyor gibi gözüküyorlar. Burada hayvanları ve insanları içeren geniş bir aile görüyorum. Hiçbir hayvan kaçmaya çalışmıyor, çünkü kendilerini bu ailenin bir parçası olarak görüyorlar. Burada düşünülmeli ki insanlar ve hayvanlar arasındaki etkileşim ve paylaşım kırsalda daha güçlüydü.


Kullandığım resimlerdeki ortak nokta sadece hayvan tasviri içermeleri değil aynı zamanda bu tasvirlerin kullanım amaçlarının önemli bir olguya hizmet etmesi. Bu resimlerden yola çıkarak hayvanların sosyal düzlemin bir parçası ve bu düzlemden ayrı düşünülemeyecek varlıklar olduğuna inanıyorum.


bottom of page