top of page

Hayvanların Yaşamı

  • Yazarın fotoğrafı: Hayvanât
    Hayvanât
  • 19 Tem
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 1 Ağu

Ekin Arpacı & Emelnur Ketencioğlu


“Hayvanların Yaşamı” sergisi 10 Ağustos 2025 tarihine kadar SALT Beyoğlu’nda ücretsiz olarak ziyaret edilebilir. 


ree

Sergi, ziyaretçilerini yalnızca insanın bakış açısından değil, hayvanların dünyasına dair yeni bir perspektiften gezmeye davet ediyor. Eserler aracılığıyla hayvanların kent tarihindeki ve gündelik hayattaki izlerini keşfetmek; doğa ve insan arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmek mümkün. Bu sergi, toplumsal hafızadaki hayvan imgelerini ve bildiklerimizi sorgulamak için güçlü bir fırsat sunuyor. 


Sergide farklı disiplinlerden ve ülkelerden sanatçıların resim, heykel, video, yerleştirme ve arşiv belgeleri gibi çeşitli malzemelerde ürettikleri eserlere yer veriliyor. Özellikle 19. yüzyıldan günümüze uzanan tarihsel bağlam içinde, insan-hayvan ilişkilerinin gündelik yaşam, kent mekanları, avcılık, üretim, tüketim, eğlence ve araştırma gibi alanlardaki izleri; bakım, tahakküm ve sömürünün kesiştiği başlıklar etrafında ele alınıyor.  Bu çok yönlü bakış, hayvanların toplumsal hafızadaki yerini ve insan toplumlarındaki görünmez emekleri açığa çıkarmayı amaçlıyor.


Tekir’e Ağıt

Füsun Onur sergide bulunan Tekir’e Ağıt isimli çalışmasını 2009’da kaybettiği kedisi Tekir’in anısına üretmiş. Onur, bu derinlikli yas anlatısını geleneksel heykel anlayışının ötesine geçerek, nesnenin geçirgenliği ve mekanla kurduğu ilişkisel boyutu ön plana çıkarıyor. Sanatçının tercih ettiği el işlemesi kumaşlar asamblaj sanatının örneği olurken, Tekir’in yansıyan silueti ile kayıp, yas ve bellek gibi kavramlar mekân ile nasıl bağ kurduğunun örneğini teşkil ediyor. Bu anlamda Tekir’e Ağıt, kullandığı gündelik materyaller ile kişisel bir kaybı kolektif bir hafıza pratiğine dönüştürüyor. Onur ayrıca sanatın bireysel hafızayı kamusal bir deneyime dönüştürme kapasitesine dair önemli bir örnek de sunuyor. 


ree

Onur, kamusal alana taşıdığı konu aracılığıyla izleyiciyi hayvanların özel alandaki varlığını düşünmeye davet ediyor. Bu yaklaşım, hayvanların gündelik yaklaşımına ışık tutarken insan-hayvan ilişkilerinin derinliğini de görünür kılıyor. Ayrıca yas kavramının sadece bir insana duyulmadığını ve zaman içerisinde gelişen bağların insanlar arasında sınırlı kalmadığını hatırlatıyor. Ev içi alanın öznesi olan Tekir’in temsili, aynı zamanda evcil hayvanların görünmeyen psikolojik ve duygusal emeğini de açığa çıkarıyor. Füsun Onur’un seçtiği el işlemesi kumaşlar, ev içi alan ile bağ kurmamızı kolaylaştırırken Tekir ile kurduğu yakın bağı da

gözler önüne seriyor. 


Neysem Oyum

Sergide bulunan bir başka çalışma ise Necla Rüzgar’ın Neysem Oyum adlı çalışması. Kağıt zemin üzerine suluboya tekniğiyle üretilmiş olan bu eser, farklı türden hayvanların aynı kaynaktan su içerken resmettiği bir sahneyle, türler arası eşitliğe ve ortak yaşama dair güçlü bir vurgu yapıyor. İnsan da dahil olmak üzere tüm hayvanların aynı sudan içebilmesi fikri, tür hiyerarşilerini ve insan merkezci bakış açışını sorgulayan eleştirel bir önerme üretiyor. Tüm hayvanların aynı kaynağı ihtiyaçları kadar kullanabilmesi ihtimalini resmetmesi de izleyiciye bu ihtimalin varlığını hatırlatıyor.

ree

Eserdeki hayvan figürlerinin izleyiciye doğrudan bakmaması, bakan ile bakılan arasındaki gerilimi görünür kılarak izleyiciyi bakan konuma yerleştiriyor. Resimdeki bu bakış, izleyicinin kendisini üstün ve merkezi bir konuma yerleştirme eğilimini tartışmaya açarken; hayvanlara atfedilen mâdun konumun da eleştirel bir incelemesini sunuyor. 


Rüzgâr, eserlerinde insan-hayvan ilişkisini yalnızca görsel bir temsil olarak sunmakla kalmıyor; aynı zamanda bu ilişkiyi politik ve etik bir zeminde yeniden sorgulamaya çağırıyor. Böylece, izleyiciyi sadece estetik bir değerlendirme yapmaya değil, kendi konumunu ve bakışını da sorgulamasını gerektiren bir yüzleşmeye davet ediyor. 


İhtimam ile Şiddet Arasında İstanbul’un Köpekleri

Mine Yıldırım’ın “İhtimam ile Şiddet Arasında” başlıklı çalışması, sergide yer alan tek arşiv temelli iş olması bakımından dikkat çekicidir. Yıldırım bu çalışmada, “sokak köpekleri” yerine “İstanbul’un köpekleri” söylemini benimseyerek, hayvanları yalnızca korunmaya muhtaç canlılar olarak değil, kentsel hafızanın ve toplumsal ilişkilerin aktif özneleri olarak konumlandırır. Yüz yıllık bir zaman dilimine yayılan belge ve görsel materyaller aracılığıyla, İstanbul’daki köpeklere yönelik yaklaşım biçimlerinin tarihsel dönüşümünü görünür kılar. Sürgünler, itlaf politikaları, bakım pratikleri ve kamusal mekân düzenlemeleri gibi kırılma noktaları, hayvanların kentle kurduğu ilişkinin süreklilik ve kopuşlarını açığa çıkarır.

ree

Bu arşiv çalışması, estetik bir sunumun ötesine geçerek, izleyiciyi hem tarihsel hem de güncel bir meseleyle yüzleştirir. Yıldırım’ın, İstanbul’un köpeklerine özne konumu tanıması, onları edilgen nesneler olarak değil, toplumsal ve mekânsal yapıların şekillenmesinde rol oynayan varlıklar olarak ele almasını sağlar. Bu yaklaşım, geçmişin izlerini sürerken günümüzde kent hayvanlarına yönelik algı, pratik ve politikaların da eleştirel bir şekilde düşünülmesine olanak tanır. “İhtimam ile Şiddet Arasında”, böylelikle serginin estetik bir temsil düzleminde kalmasının ötesine geçerek, İstanbul’un köpekleri üzerinden toplumsal hafızanın, mekânsal tahakkümün ve etik sorumluluğun yeniden tartışılabileceği bir zemin sunar.


Raylardaki Kırmızı ve Turkuaz

Maria Roza’nın sergideki eserleri sanatseverlerin karşısına alışılmışın dışında bir tavırla çıkıyor. Raylardaki Kırmızı ve Turkuaz adlı çalışma ilginç çalışmalardan diğer bir tanesi. Bu çalışma ilk bakışta izleyiciyi üzerinde düşünmeye itiyor ve detaylarda saklı olan anlamlarıyla ön plana çıkıyor. Her bir detay ilk bakışta nasıl bir araya gelmiş oldukları konusunda sorgulatıyor. Ayrıca bu eserde insan-hayvan ilişkisinin farklı bir boyutunu görüyoruz.

ree

Çalışmada ilk bakışta, küçük bir rayın üzerinde ve resmin tam merkezinde, canlı renklere sahip kostümler giymiş bir insanla bir hayvan dikkat çekiyor. Peki bu resim insan-hayvan ilişkisi hakkında ne söylüyor? Burada kostümlerin renkleri neyi simgeliyor ve bu noktada insan ve hayvanı birbirinden ayıran nedir? Ayrıca tablonun diğer  güçlü yönü ise kasvetli bir havaya sahip olması ve kostümlü bir insanla bir fokun ormanın içinde alışılmadık bir birliktelik sergilemesi. Ormanda bulunan yapay havuz tabloya ironik bir hava katıyor. Bu ironinin devamlılığını insan ve hayvanın giymiş olduğu kostümde de görüyoruz. Sanatçı bu yorumuyla hayvanları çalıştıran eğlence endüstrisini hedef tahtasına oturtuyor.


Hayvanların Vegan Manifestosu

Sergide öne çıkan en dikkat çekici eserlerden biri, Sue Coe’nin çarpıcı bir görsellikle resmettiği Hayvanların Vegan Manifestosu adlı çalışmasıdır. Dizin şeklinde kurgulanan eser, izleyiciyi adım adım içine çeken bir yapı sunuyor ve böylece izleyiciyi yalnızca gözlemci değil, aynı zamanda deneyimin bir parçası haline getiriyor.


Bu resimler olağan gerçekliğiyle insan-hayvan ilişkisinin gelmiş olduğu boyutu gösteriyor. Burada hayvanlar karşımıza birer üretim aracı veya meta olarak çıkıyor. Bu çalışmada hayvanlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan ve onlar adına kararlar alan insanlar eleştiriliyor. Hayvan bireyselliğinin arka planda kaldığı, hatta görülmediği bu insan-hayvan ilişkileri tamamıyla insanların hayvanları üretimin bir parçası olarak görmesiyle ilgili. Hayvanlara çoğunlukla birer metadan ibaret varlıklar olarak yaklaşılmakta; bu nedenle sayıları arttıkça kazancın da artacağı düşünülüyor. Gıda endüstrisinin merkezinde yer alan hayvanlar, bu sistemde yalnızca ekonomik getirileri ölçüsünde değer görüyor ve salt üretim araçları gibi muamele görüyorlar.

ree

Bu dizinin sonuna doğru yaklaştığımızda, hayvanların etleri için insanlar tarafından sömürülmelerinin protesto edildiğini görüyoruz. Bu protesto veganlığa bir çağrı olarak değerlendirilebilir. Protesto eden hayvanlar ile insanların rolleri bu noktada değişmeye başlıyor. Sömürülen ve bu nedenle acı çeken hayvanlar, haklarını savunmak üzere ayağa kalkan özneler olarak temsil ediliyor.


Hayvanların Yaşamı

İnsan ve hayvan arasındaki ilişkinin tarih boyunca dönüşen çok katmanlı yapısını görünür kılmayı amaçlayan “Hayvanların Yaşamı” sergisi, ziyaretçilerin türler arası karşılaşmalara dair ezberleri sorgulamaya davet ediyor. Sergi, antroposentrik bakışın ötesine geçerek, hayvanların toplumsal, kültürel ve politik hayattaki temsillerini ve varlık biçimlerini yeniden düşünmeye çağırıyor. Bu sayede ziyaretçilerde hem geçmiş ile hem de bugün ile bağ kuran eleştirel bir farkındalık ve merak uyandırmayı hedefliyor. 


Sergiye, küratörlerin kaleme aldığı metinler eşlik ediyor. Sergi mekânında Türkçe ve İngilizce dil seçenekleriyle bilgilendirici materyaller yer alıyor. “Hayvanların Yaşamı”, Salt’ın yanı sıra farklı araştırmacı ve sanat kurumlarının katkıları ve işbirliğiyle hayata geçirilmiş.


Küratör: Joanna Zielińska, Fatma Çolakoğlu

Sergi Dili: İngilizce, Türkçe

Destekleyen kurumlar: Hollanda Krallığı, Goethe-Institut İstanbul, Flanders State of the Art, Asya International Movers, Eureko Sigorta, Jotun ve Bankerhan Hotel



Telif Hakkı 2025 ©


Bu web sayfası içeriği (metin ve görseller dahil) “hayvanat.bilgi.org.tr” sitesine aittir ve üçüncü kişilerce çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yeniden yayımlanamaz veya ticari amaçlarla kullanılamaz.


İzinsiz kullanımlar hukuki yaptırımlara tabidir.


Arpacı, Ekin, ve Emelnur Ketencioğlu. “Hayvanların Yaşamı.” Hayvanat. 2025. https://hayvanat.bilgi.org.tr/post/hayvanlarin-yaşami.

bottom of page